1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Duyarsızlığın zirvesi'

28 Mart 2013

DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör, ırkçı terör örgütü Nasyonal Sosyalist Yeraltı davasında, duruşma salonunda Türk gazetecilere yer ayrılmamasına ilişkin yorumunda mahkemeyi geri adım atmaya çağırıyor.

https://p.dw.com/p/185Si
Fotoğraf: Reuters

Düşünün ki, Türkiye'de Almanlar uzun yıllar boyunca faşist bir yeraltı örgütü tarafından art arda öldürülüyor ve bu örgüt mensuplarının yargılandığı davada Alman medyası hukuki formalitelere uygunluk gerekçe gösterilerek duruşma salonuna alınmıyor. Böyle bir durumda Alman kamuoyundaki feryat ve basın özgürlüğüne saygı gösterilmesi çağrıları ne kadar büyük, Türk yargısına yönelik eleştiriler ne denli acımasız olurdu.

Sanık sandalyesinde oturan yalnızca Nasyonal Sosyalist Yeraltı örgütünün üyesi olmakla suçlanan Beate Zschaepe ve örgüte yardım suçundan yargılanan dört kişi olmayacak. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi bunu hâlâ fark edememiş görünüyor. 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde Türklerin oturduğu bir evin kundaklanması sonucu yaşları 4 ile 27 arasında değişen beş kişinin can verdiği, 17 kişinin kısmen ağır yaralandığı elim olayın 20'nci yıldönümünün hemen öncesinde Almanya için bundan daha kötüsü olamazdı. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi'nin bu önsezi yoksunluğu, Almanya'nın itibarına da gölge düşürebilecek hale geldi.

Anayasa ve hukuk uzmanları günlerdir aynı tespitte bulunuyor: Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi, inisiyatif yetkisini devreye sokmadan yalnızca mevcut düzenlemelere göre hareket etti. Dava 17 Nisan'da başlayacak. Mahkeme'nin hukuki formalitelere azami şekilde uygunluk gösteren tutumundan geri adım atmak ve zararı asgari düzeye indirmek için daha vakti var.

DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha Güngör
DW Türkçe Yayınlar Sorumlusu Baha GüngörFotoğraf: DW / Baha Güngör

Bunun iyi bir örneğini Alman birinci kanalı ARD'nin eski hava durumu sunucularından Jörg Kachelmann'ın yargılandığı davada Mannheim Eyalet Mahkemesi sergilemişti. Sanık İsviçre vatandaşı olduğu için duruşma salonunda İsviçre medyası mensuplarına belli miktarda yer ayrılmıştı.

Münih Eyalet Mahkemesi, gazetecilere ayrılan 50 kişilik bölümden 20'sini Türk ve Yunan medya mensuplarına ayırsa, şanından bir şey kaybetmez. Mahkeme'nin aksine uzmanlar, duruşmanın video aracılığıyla başka bir salonda daha izlenebilmesinin önünde de hukuki bir engel  görmüyorlar. Mahkeme'nin, böyle bir şey yapılması halinde, davanın temyize götürülebileceği yönündeki gerekçesi tatmin edici değil.

Nasyonal Sosyalist Yeraltı örgütünün işlediği cinayetlerin kurbanlarından sekizi Türk, biri Yunan. Soruşturma sürecinde yapılan hatalar ve imha edilen belgeler göz önünde bulundurulduğunda, duruşma salonunda kurbanların ülkelerinden gazetecilere yer ayrılmaması bu ülke medyalarında halihazırda mevcut olan komplo teorilerini besleyecektir. Almanya, ‘yabancı düşmanlığına tolerans gösterdiği', ‘aşırı sağcı şiddeti yeterince ciddiye almadığı' hatta ‘Neonazilerin eylemlerini zararsız göstermeye çalıştığı' gibi suçlamalara karşı kendisini savunmaya hazırlıklı olmak zorunda. Münih Eyalet Yüksek Mahkemesi, kendisinin sebep olduğu bu karmaşanın etkilerini sınırlama ve Almanya’nın bu durumdan daha fazla zarar görmesini engelleme ödeviyle karşı karşıya.

Yorum: Baha Güngör

Editör: Beklan Kulaksızoğlu