1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Daha adil ticaret için girişim

Monika Hoegen / DW 17 Mayıs 2008

Büyük şirketler, geleneksel bilgi ve doğal kaynaklar sayesinde büyük paralar kazanıyor. Doğal zenginliklerin sahibi yerli halkın ise hiçbir karı olmuyor. Ancak bunun değişmesini için şimdi yeni bir girişim başlatıldı..

https://p.dw.com/p/E1jW
Doğal zenginliklerin ticareti adil ticaret koşullarında yapılmıyorFotoğraf: TransFair

Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'ne imza atmış ülkelerin temsilcileri 19-30 Mayıs tarihleri arasında Almanya'nın Bonn kentinde bir araya geliyor. 189 ülke tarafından imzalanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, biyolojik çeşitliliğin mevcut ve gelecek nesillerin yararına korunmasını, sürdürülebilir şekilde kullanılmasını ve kullanımdan doğan faydanın adil olarak bölüştürülmesini hedef alıyor.

Ancak, özellikle faydanın bölüşümünde sorunlar yaşanıyor. Çokuluslu şirketler, geleneksel bilginin ve doğal kaynakların ticareti sayesinde büyük karlar elde ederken, bu kaynakların gerçek sahibi olan yerli halkların hiç bir kazancı olmuyor. Konferansta bu konuya dikkat çekmek isteyen Federal Alman Hükümeti, sivil toplum kuruluşları ile işbirliğine gitmeye karar verdi.

Kaffee in San Salvador
Özellikle ilaç şirketleri, doğal zenginliklerin bulunduğu bölgelerde araştırmalar yapıyorFotoğraf: AP

Yerli halkın kazancı yok

Dünya Sağlık Örgütü'nün tahminlerine göre, şifalı bitkilerden üretilen ilaçların yıllık ticaret hacmi 60 milyar doların üzerinde. Böyle bir ticari potansiyel, şifalı bitkilerin yetiştiği bölgeleri uluslararası şirketler için cazip hale getiriyor. Örneğin, Himalayalar'da 70.000 çeşit şifalı bitki mevcut; Güney Afrika'da bazı bitkilerin eklem hastlıklarına karşı ilaç olarak kullanıldığı da biliniyor.

Bu bölgelerde bitkilerin toplanmasında ve pazarlanmasında özenli davranılmadığını belirten ve yerli halkın yaratılan ticari faydadan pay alamadığına değinen Almanya Doğal Hayatı Koruma Derneği uzmanlarından Frank Barsch, “Bu kaynaklardan, geleneksel bilgiye sahip olan insanlar faydalanmalı. İlk olarak, eğer patent ya da başka anlaşmalar aracılığıyla kazanç elde ediliyorsa, bilginin finansal bir karşılığı olması lazım. İkinci olarak da bölgede yaşayan insanların ham maddeler için adil bir ücret alarak kaynaklardan doğrudan faydalanmasının sağlanması gerekir” diyor.

Reisbauern in Indonesien
Yerli halk çoğu zaman sahip olduğu zenginliklerin farkında değilFotoğraf: Rüdiger Siebert

Uzman Frank - Barsch, doğal kaynakların ve geleneksel bilginin bir araya geldiği adil ticaretin, ticaretin sürdürülebilirliğini de teşvik edeceğini belirtiyor. Ayrıca, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, özellikle fayda bölüşümünde kaynakların ve bilginin esas sahibi olan tropik yerli halkların ticaretten pay almasını öngörüyor. Ne var ki yerli halkların ticari faaliyetlerden bir kazancı yok.

Almanya ve Hollanda’nın başlattığı girişim

Bu konuya dikkat çekmek isteyen Almanya Federal Kalkınma Bakanlığı, Hollanda ile birlikte bir proje başlattı. Projeden sorumlu, Almanya Teknik İşbirliği Kurumu'ndan Andreas Drews, ülkelerde uzmanların birlikte çözüm üretmesinin önemine değinerek, “Bizim de çözümünü bilmediğimiz bir konuda destek vermeye çalışmak çok zor. Ancak yetişkin eğitiminden tanıdığımız, klasik eğitim yöntemleri bu konuda işe yaramıyor. Farklı Afrika ülkelerinden bilim adamları, yerel temsilciler, çiftçiler, hukukçular, hükümet temsilcileri gibi uzmanların bir araya geldiği ve bilgi alışverişinde bulunduğu paneller düzenlemek zorundayız. Bu panellerde katılımcılar çözüm önerileri üzerine tartışabilir ve böylece her ülke kendi tutumunu belirleyebilir. Bu, hem ülkelerin yürüttüğü uluslararası müzakereler, hem ulusal yasama hem de uluslararası yükümlülüklerin ulusal düzeyde uygulamaya geçirilmesi bakımından çok önemli“ değerlendirmesinde bulunuyor.

Proje yöneticisi Andreas Drews, Afrika ülkelerinin öncelikle ortak bir tutum üzerinde anlaşmaya varmalarını öneriyor. Afrika ülkelerinin uluslararası bağlayıcı kuralların yürürlüğe girmesini beklemek yerine, uluslararası şirketlerle biyolojik ham madde araması yapabilmek için kendi yasalarını hazırlamasının daha iyi olacağını belirten Drews, bunun çok da kolay olmadığı sözlerine ekliyor.

Drews, “Hükümet temsilcilerinin esas sorunu, ülkeden ayrılan genetik kaynakların ve bu kaynakların kullanımının nasıl denetleneceği konusunda bir çözüm bulamamış olmaları. Yani herhangi bir şirket ya da üniversite ile sözleşme imzalandığında, kaynaklar ülke dışına çıkıyor. Bu kaynakların sözleşmeye uygun kullanılıp kullanılmadığı ise denetlenemiyor. Ülkelerin sözleşmenin tarafına güvenmekten başka çaresi yok, ancak bu yeterli değil” diye konuşuyor.

Bilgi eksikliği

Şifalı bitkilerin ya da diğer genetik kaynakların bulunduğu bölgelerdeki yerli halk içinse başka bir sorun daha var. Drews bu sorunu şöyle açıklıyor: “Yerli halkların, ki Afrika söz konusu olduğunda etnik azınlıklar demek daha doğru olur, temsilcileri ile görüştüğümüzde esas sorunun katılım olduğunu görüyoruz. Yerli halklar, biyolojik arama anlaşması yapabilmek için Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nde öngörülen sürece nasıl katılacaklarını bilmiyor. Hükümetin anlaşmaya katılması gerekli mi, hükümetin de faydalandığı anlaşmadan doğan avantajlar yerel oluşumlara ve etnik azınlıklara nasıl aktarılabilir? Bunlar bilinmiyor.”

Doğal kaynakların bulunduğu ülkeler ile özel firmalar arasındaki işbirliğinin olumlu örnekleri de var. Örneğin, Kenya Vahşi Hayat Servisi ile Danimarkalı bir ilaç firması arasında yapılan anlaşma yapıldı. Bu anlaşma kapsamında Kenya'daki doğal parktaki şifalı bitkiler Danimarkalı firmaya satılıyor, ancak kazanç koruma altındaki bölgenin ve bölgede yaşayan insanların detseklenmesi için kullanılıyor.